<style>.lazy{display:none}</style> Anadolu Şamanik Ad Verme Uygulaması
  • Şamanın Yolu

  • 2

    Şamanın Yolu

  • 3

    Şamanın Yolu

  • 4

    Şamanın Yolu

anadolu ad vermeAnadolu’nun kadim kültürel dokusunda, yeni doğan bir çocuğa ad verme süreci yalnızca bir isim belirlemekten ibaret değildir. Bu uygulama, köklerini Orta Asya’nın şamanik geleneklerinden alan, derin ruhsal ve kozmik anlamlar taşıyan bir ritüeldir. Anadolu’daki pek çok halk arasında, isim ruhun aynası olarak kabul edilir; doğru konulmamış bir ad, çocuğun yaşamında uğursuzluklara, ruhsal dengesizliklere ve kötü kaderlere yol açabileceği düşünülür. Bu nedenle ad verme süreci, sıradan bir tercih değil, dikkatle yürütülen, sembollerle ve inançlarla örülü bir ritüeldir.


Doğumdan sonra çocuğa verilecek adın belirlenmesi çoğu zaman ailenin yaşça büyük ve saygıdeğer bir ferdi tarafından gerçekleştirilir. Özellikle Alevi-Bektaşi, Yörük ve Türkmen topluluklarında bu görev, ruhsal güce sahip olduğu düşünülen bir dede, pir ya da ocakzade tarafından üstlenilir. Bazen ebe, bazen de çocuğun doğumuna şahitlik eden yaşlı bir kadının rüyasına gelen bir isim belirleyici olur. Rüya, burada sıradan bir bilinçaltı süreci değil, ruhsal âlemlerle kurulan bir bağdır. Rüyada görülen kelime, kişi ya da işaret, çocuğun kaderini, yaşam yolunu belirleyecek ismin kaynağı olabilir. Bu anlayış, Altaylar, Yakutlar ve Kazaklar gibi Orta Asya halklarında da mevcuttur; şamanların doğum öncesi ruhsal yolculuk yaparak çocuğun adını getirmesiyle benzerlik taşır.


Bazen adlar çocuğun yaşamını koruma niyetiyle özellikle basit veya 'önemsiz' seçilir. Eğer aile daha önce birkaç çocuğunu küçük yaşta kaybetmişse, yeni doğana "Dursun", "Kalsın", "Yaşar" gibi adlar verilir. Bu tür adlandırmalarda temel inanç, kötü ruhların güzel veya anlamlı isim taşıyan çocuklara musallat olduğudur. Bu adlar, çocuğu görünmez güçlerden sakınmak, “gözden ırak tutmak” için bir tür sembolik kamuflaj görevi görür. Orta Asya Türklerinde de benzer şekilde, “aldatıcı adlar” kullanılır; kötü ruhların ilgisini çekmemesi için çocuğa Külüg (yokluk), Itkış (köpek yavrusu), Terey (değersiz) gibi adlar verilir. Bu uygulamanın Anadolu’daki uzantısı, halk hafızasında ve kırsal geleneklerde yaşamaya devam etmiştir.


Bazı çocuklara ise özel bir kutsiyet atfedilen kişilerin adları verilir. Bu kişiler bir aile büyüğü, bir pir, bir kam ya da evliya olabilir. Bu tür bir isim verme, çocuğun o kişinin manevi koruması altına girmesi ve onun yolunu devam ettirmesi dileğiyle gerçekleştirilir. “Dedemin adını verdik”, “Pirimizin adıyla doğdu” gibi ifadeler bu anlayışın halktaki karşılıklarıdır. İsim burada yalnızca bir çağrı aracı değil, aynı zamanda bir soy ve inanç mirasıdır.
Ad verme ritüeli çoğu zaman sembolik bir törenle tamamlanır. Çocuğun kulağına üç kez ismi fısıldanır, ardından dua edilir. Dualarda çocuğun ak yol üzere olması, kutunun artması, adının uğur ve bereket getirmesi niyaz edilir. Anadolu’nun pek çok yöresinde bu törenler dini olmaktan çok ruhani bir karakter taşır; doğa ile, atalarla ve görünmeyen güçlerle kurulan bir bağın parçasıdır. Alevi-Bektaşi topluluklarında bu uygulamalar çoğu zaman bir küçük cem havasında geçer. Saz eşliğinde nefesler söylenebilir, doğumun kutluluğu dile getirilir, çocuk topluluğa takdim edilir.


Bazı inançlara göre çocuğun iki adı vardır: biri dünyaya ait olan, herkesin bildiği ad; diğeri ise gizli ruhsal ad. Bu ikinci ad yalnızca onu veren kişi tarafından bilinir ve kutsal ya da tehlikeli durumlarda çağrılır. Bu anlayış, eski şamanik kültürlerde görülen “gizli isim” geleneğinin Anadolu’daki izlerinden biri olarak yorumlanabilir.
Tüm bu örnekler, Anadolu’nun şamanik ve halk inanç sistemlerinin ne denli derin ve çok katmanlı bir yapıya sahip olduğunu gösterir. Yeni doğan bir bebeğe ad vermek, aslında onun ruhsal varlığını tanımak, geleceğini kutsamak ve onu görünmeyen dünyaya takdim etmektir. Bu nedenle Anadolu’da ad, yalnızca bir ses değil, bir yaşam duası, bir koruyucu tılsım ve bir kimlik mühürüdür.